Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız arasındaki ilişkiyi inceleyen yetişkin, çocuk, genç, aile ve grup terapilerinde uygulanabilen bir terapi yaklaşımıdır. Düşünce ve davranışlarımızın duygusal tepkilerimizi nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Örneğin; ‘’ Bu işte başarısız olacağım.’’ gibi olumsuz bir düşünceye sahipseniz bu düşünce sizi endişeye ve strese sevk edebilir. Bu durumda BDT, bu tür düşünce kalıplarını tanımlamayı ve bu olumsuz düşünce kalıplarını olumlu ve işlevsel düşüncelere dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Bilişsel Davranışçı Terapinin Temel Özellikleri
Problem odaklıdır.
Hedefe yönelimlidir.
Belirli bir zamanı vardır.
Yapılandırılmış seanslardan oluşur.
Danışanın aktif katılımını gerektirir.
Danışana gerçekçi beklentiler koymayı öğretir.
Danışana yeni düşünme ve davranma biçimleri öğretmeyi amaçlar.
Terapist ve danışan arasındaki işbirliğine dayanan bir terapi yaklaşımıdır.
Bilişsel Davranışçı Terapinin Genel İlkeleri Nelerdir?
Bilişsel davranışçı terapide, danışanın sorunları üç zaman boyutunda incelenir. Bunlar; mevcut düşünceleriyle ilişkili şikayetler, olayın başlangıcında algıları etkileyen tetikleyici faktörler ve temel gelişimsel olaylardır. Her hastanın problemleri bilişsel terimlerle formüle edilir ve kavramsallaştırılır, bu da terapinin temelini oluşturur.
Bilişsel davranışçı terapide etkili bir terapi için güçlü bir terapötik ilişki gereklidir. Terapist yakınlık, empati, dikkat ve gerçek saygıyı danışana göstermelidir ki bu diğer psikoterapi yöntemlerinde de önemlidir. Başarı, danışanın kendini anlaşılmış hissettiği ve seansları olumlu bir şekilde değerlendirdiği durumlarda elde edilebilir. Bu nedenle, her seanstan sonra danışandan geri bildirim alınması önemlidir.
Bilişsel davranışçı terapide, amaca yönelik ve sorun odaklı bir yaklaşım benimsenir. Danışanın terapinin bir ekip çalışması olduğunu anlaması önemlidir. Terapist, başlangıçta seansların içeriğini, sıklığını ve terapi ödevlerini planlasa da zamanla danışan da terapi sürecine etkin bir şekilde katılmalıdır. Terapi seanslarında hangi konuların ele alınacağı ve düşünce bozukluklarının belirlenmesi gibi konularda danışanın da aktif bir rolü olmalıdır.
Bilişsel davranışçı terapi, hedefe odaklanmış ve sorun odaklı bir yaklaşıma sahiptir. İlk seanstan itibaren, danışandan sorunlarını ve hedeflerini belirlemesi istenir. Hangi konuların üzerinde çalışılacağı ve bunların ne anlama geldiği hem danışan hem de terapist tarafından net bir şekilde belirlenmelidir.
Bilişsel davranışçı terapide, mevcut zamana odaklanmak önemlidir. Tanıya bağlı olmaksızın, danışanın şu anki sorunları ele alınır. Bazı durumlarda, terapötik ittifakı korumak veya işlevsiz düşüncelere takılmışken değişim sağlamak için kısaca geçmişe dönülebilir. Bu durumda, geçmişteki inançlarla ilişkilendirilmiş olan fikirleri değiştirmeye yardımcı olunur.
Bilişsel davranış terapisinde danışana kendi terapisti olması sağlanır, bu da terapinin eğitici bir yöntem olduğunu gösterir. Bu terapi sürecinde, temel amaç, bireye bilişsel model hakkında bilgi vererek, düşüncelerinin duygularını ve davranışlarını nasıl etkilediğini öğretmektir.
Bilişsel davranışçı terapi, genellikle zamanla sınırlıdır genellikle 6 ile 20 seans arasında yeterli olabilir. Terapistin ana hedefleri arasında, belirtilerin iyileşmesi, rahatsızlığın azaltılması, danışanın karşılaştığı problemleri çözme ve bunların tekrarını önlemeye yönelik becerilerin kazandırılması bulunmaktadır.
Bilişsel davranış terapisinde, seanslar her zaman belirli bir yapıya göre düzenlenir, bu yapı tanı veya tedavi aşamasından bağımsızdır. Her seans, birlikte gündem belirleme, önceki ödevlerin gözden geçirilmesi, gündemdeki sorunların tartışılması, yeni ödevlerin belirlenmesi, özetleme ve geri bildirim alma gibi adımları içerir.
Bilişsel davranışçı terapide, danışanların hatalı düşüncelerini belirlemek, değerlendirmek ve onlara daha sağlıklı bir şekilde yanıt vermeyi öğretmek amaçlanır. Temel hedef, danışanların temel inançlarını tanımlayarak daha gerçekçi ve uyumlu bir bakış açısı geliştirmelerini sağlamaktır. Bu yaklaşımın sonucunda, danışanlar duygusal olarak daha dengeli hisseder, işlevsel davranışlar sergiler ve fizyolojik uyarımları azalır.
Bilişsel davranış terapisinde düşünceyi, duygu durumunu ve davranışı değiştirmek için çeşitli teknikler kullanılır. Bu teknikler arasında Sokratik sorgulama, yönlendirilmiş keşif, problem çözme ve davranışsal teknikler bulunmaktadır.
Bilişsel Davranışçı Terapinin Tarihçesi
BDT’nin temelleri, bilişsel psikoloji ve davranışçı psikoloji alanlarındaki gelişmelerle atıldı. 1950'lerin sonlarında dönemin psikologları insan davranışlarını anlamak için yalnızca dışsal faktörlere değil aynı zamanda insanların düşünce süreçlerine de odaklanmalarının önemini fark etti ve bu yüzden insanların zihinsel süreçlerini anlamaya yönelik yeni yaklaşımlar geliştirmeye başladı.
BDT’nin öncülerinden kabul edilen Aaron T. Beck, 1960'larda depresyon hastalarıyla görüşmeleri sırasında danışanlarının düşünce süreçlerini inceledi. Depresyonun olumsuz düşüncelerle ilişkilendirilebileceğini ve bu düşüncelerin iyileştirilebileceğini öne sürdü. Böylece BDT’nin temelleri atılmaya başlandı.
Albert Ellis, Rasyonel Duygusal Davranış Terapisi (REBT) olarak bilinen bir terapi yaklaşımı geliştirdi. REBT ile akılcı olmayan düşüncelerin neden oldukları duygusal sıkıntıları ele alırken düşünceleri yeniden yapılandırmayı hedefledi. Ellis’in bu çalışmaları da BDT’nin gelişimine büyük katkı sağladı.
BDT 1970'lerden itibaren daha fazla kabul görmeye başladı. Bu yaklaşım üzerine pek çok araştırma yapıldı ve BDT pek çok psikolojik sorun üzerinde kullanıldı.
1980'lerde Bilişsel Davranışçı Terapi Türkiye'de de öne çıkmaya başladı ve kongrelerde yerini aldı.
1990'ların başında Ulusal Psikoterapi Kongresi'nde konuşmacı olarak Beck yer aldı. 1995'te Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği (KDTD) kuruldu ve bilişsel davranışçı terapi uygulamaları bu dernek çatısı altında yaygınlaşmaya başladı.
2010 yılında Türkiye'de, bilişsel davranışçı terapinin uluslararası standartlara uygun şekilde öğretilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla ruh sağlığının her alanında ve mesleğinde çalışan çeşitli akademisyenler ve klinisyenler Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Derneği'ni (BDPD) kurdu.
BDT zaman içinde çok daha fazla gelişim gösterdi, pek çok kola sahip oldu. Ayrıca BDT’nin diğer terapi yöntemleriyle birleştirilmesine odaklanan bilişsel - davranışçı entegrasyon terapileri de geliştirildi. Günümüzde psikolojik sorunların çözümlenmesinde yaygın olarak kullanılan etkili bir terapi yaklaşımı haline gelmiştir.
BDT’nin Bilimsel Temelleri
BDT'nin günümüzde popüler bir terapi ekolü olmasının temel nedeni, pek çok psikolojik sorunun desteklenmesinde etkili olduğunun bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış olmasıdır. BDT'yi içeren Davranış Terapileri, ilk geliştirildikleri zamanlardan beri yöntemlerinin etkisini bilimsel araştırmalarla incelemeyi prensip edinmiştir. Bu terapiler, sosyal kaygı bozukluğu, panik bozukluğu, yaygın kaygı bozukluğu gibi çeşitli anksiyete bozukluklarından depresyon, yeme bozuklukları ve kişilik bozukluklarına kadar geniş bir yelpazedeki psikolojik sorunlarda etkili olduğunu gösteren birçok araştırmaya dayanır. Bu araştırmalar, tedavinin kalıcı etkileri olduğunu ve tedavi sonrası nükslerin düşük oranda olduğunu ortaya koymuştur. Günümüzde, uluslararası klinik uygulama kılavuzları, bilimsel verilere dayanarak belirli psikolojik sorunların tedavisinde ilk tercih edilmesi gereken terapilerin BDT olduğunu önermektedir.
Bilişsel ve Davranışçı Terapinin Kuramsal Temelleri
BDT, insan davranışlarını ve psikopatolojilerini bilişsel ve davranışsal kuram çerçevesinden açıklamaya odaklanırken, aynı zamanda duygusal, gelişimsel ve sosyal unsurları da içerir.
Davranışçılık, 1960'larda psikoanaliz karşısında bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Zihin ve beden arasındaki ayrımı reddederek, bu ikisinin birbirinden ayrılamayacağını vurgular ve davranışı öne çıkarır. Pavlov'un klasik koşullanmayı keşfetmesine dayanan davranışçılığın temeli, Thorndike ve Skinner'ın geliştirdiği edimsel koşullanma ve pekiştirme kuramıyla ilerler.
Bilişsel kuram; algı, anlamlandırma ve bilişlerin davranışları ve duyguları etkilediği hipotezini öne sürer. Bu kuram, yüzyıllar öncesine dayanan Epiktetos'un felsefesinden etkilenmiştir, ona göre mutluluk ve özgürlük kontrolümüzde ya da dışımızda değil, içimizdedir. Bu yaklaşıma göre, dış nesneler bize zarar veremez, ancak kendi düşüncelerimiz ve inançlarımız bize zarar verebilir. İnsanları etkileyen şeyler, olaylara verdikleri anlamlardan geçer. Bilişsel kuram, 1970'lerde Beck ve Ellis'in öncülüğünde ortaya çıkmıştır ve zamanla bilişsel psikoloji ve sosyal öğrenme kuramının katkılarıyla gelişmiştir.
Bilişsel ve Davranışçı Terapinin Diğer Ekollerden Farkı
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), teknik ve ilişkiye dikkat eden bir terapi yaklaşımıdır ancak sadece bir teknik uygulama olarak görmemektedir. Terapi sırasında danışanın bütünsel dünyası önemlidir ancak bu durum sadece terapist ile olan ilişkiye indirgenmez. BDT'de, değişim bilişlerin değişimiyle sağlanır ve bu nedenle terapide çeşitli teknikler kullanılır. Terapist-danışan ilişkisi, gerçek dünyadaki ilişkilerin bir yansıması olarak değerlendirilir ancak sadece bir simülasyon olarak görülmez.
Bilişsel Davranışçı Terapi Ekolü ile hemen terapiye başlayın! Altuğ Psikoloji olarak bireysel yapılandırmalarımız ve bilimsel temelli psikolojik yaklaşımlarımızla siz değerli danışanlarımızın daima yanındayız. 15 dakikalık ücretsiz ön görüşmenizi oluşturmak için bizimle hemen iletişime geçin.
Sağlıkla Kalın.
Comments