top of page
Yazarın fotoğrafıAltuğ Psikoloji

Zihnimizdeki Diktatör: Kendimize Dayattığımız Kuralların Kaynağı ve Çözüm Yolları

 


Zihnimizdeki Diktatör: Kendimize Dayattığımız Kuralların Kaynağı ve Çözüm Yolları


Hepimizin içinde konuşan bir ses vardır; kimi zaman susturamadığımız, kimi zaman ise bizi rahatlatan ve motive eden bir ses. Bu ses, zihnimizde adeta bir “diktatör” gibidir. Yargılar, eleştirir, kurallar koyar ve bizi mükemmel olmaya zorlar. Peki, bu sesin kökeni nedir, neden güçlü? Neden ona kulak vererek kendimize bu kadar katı kurallar koyarız? 

  

Mükemmeliyetçilik: Kusursuzluğun Peşinde Koşmak 

  Mükemmeliyetçilik, başlangıçta eksiksiz, kusursuz ve başarılı bir sonuçla ilişkilendirilse de her zaman sanıldığı kadar olumlu bir durum değildir. Zamanla kişilere zarar verebilecek bir hale gelebilir. Hata yapma, işleri istendiği gibi yapamama ya da yapılan işten memnun kalmama korkuları ağır bastığında, bireyler sürekli bir kaygıyla işlerini tamamlamaya çalışır. Bu durum, kişileri tükenmişlik sendromuna kadar sürükleyebilir.  

  Peki, mükemmeliyetçilik nerden geliyor? Araştırmalar, bu kişilik özelliğinin genellikle çocukluk döneminde şekillendiğini gösteriyor. Hata yapmasına izin verilmeyen, hata yaptığında büyük tepkilerle karşılaşan çocuklar, ebeveynlerinin ve çevrenin “kusursuz olmalısın” mesajını erken yaşta içselleştirerek büyürler. Bu da hata yapmayı büyük bir zayıflık ve kusur olarak algılamalarına neden olur. Üstelik bu durum sadece başkalarıyla ilişkilerde değil, zamanla kişinin kendiyle olan ilişkilerinde de sorun yaratır. Yaptığı hiçbir şeyden tatmin olamayan birey, sürekli “yetersizlik” hissiyle mücadele ederek kendine karşı da acımasız bir eleştirmen haline gelir. İşte zihnimizde bize kurallar koyan bu diktatörlerden biri “mükemmeliyetçilik”tir. 


İçsel Eleştirmen: Sizi Sabote Eden Ses 

Hepimizin zihninde kendisiyle ilgili düşünceleri ve yargılayıcı tutumları elbette vardır. Bu düşünceler bazen motive eden bazen de öz güven zedeleyecek acımasız düşünceler olabilir ve genelde acımasız olan düşünceler zihnimizi en çok meşgul eden, odaklandığımız düşünceler olur.  

  • Yine her şeyi berbat ettim. Beceriksizim! 

  • Son güne bırakmak zorunda mıydın? Tembelsin işte! 

  • Bu iş benim için fazla, beceremem. 

  • Konuşmamın bir anlamı yok, beni kimse ciddiye almaz. 

  • Bu halde insan içine çıkarsam kesin yargılanırım! 

  • Keşke onun kadar yetenekli olabilsem. Ben asla başaramam. 

 

 Bazı cümleler tanıdık geldi mi? Bu sesler en küçük hatada veya hedeflediğimiz şeylere ulaşamadığımızda zihnimizde bizi suçlayan mekanizmalar olarak çalışır. Bir süre sonra da kendimize dikte ettiğimiz bu düşünceler otomatikleşir. En çok da konu kendimiz olduğunda böyle hissederiz. Başkaları hakkında bu kadar yargılayıcı olmaz, onlara karşı daha nazik bile olabiliriz; ancak bu düşüncelerin beraberinde gelen duygular bize karşı o kadar nazik olmayabilir. Üzgünlük, mutsuzluk, yalnızlık, kaygı, utanç gibi duygular hissedilebilir. En başta bu düşüncelerin bizi neden ele geçirdiğini anlamak, onlar baş edebilmek için ilk adımdır. 

  Araştırmalar yetiştirilme tarzı ve çevrenin etkisinin yanında kişinin kendi deneyimleri ve travmalarının da bu düşünceleri şekillendirebileceğini söylüyor. Yüksek beklenti ve eleştirel tarzda büyütülüp az takdir gören çocuklar böyle inançlara tutunmaya daha eğilimlidir. Aynı zamanda tekrar tekrar yaşanılan kişisel başarısızlık, duygusal istismar, sürekli olumsuz geri bildirimlere maruz kalmak gibi kişisel deneyimler de bu otomatik düşünceleri beslemektedir. İşte, bu düşünceleri yargılayıcı bir şekilde dikte etmek yerine merak, nezaket ve açıklıkla karşılayabildiğimizde psikolojik esneklik kazanmış oluruz. Psikolojik esneklik; rahatsızlık verici duygularımıza şefkatle bakabilmek, içsel acılarımıza nezaketle yaklaşabilmek, acı duyduğumuz olaylara merakla ve açıklıkla dönebilmektir. “Yine her şeyi berbat ettim. Beceriksizim!” yerine “Şu anda bu durumu düzeltmek için neler yapabilirim?” gibi esnek bir bakış açısı kazanmak daha iyi hissettirmez mi?  


Toplum Baskısı ve Normları 

 Büyürken elbette çevremize göre de şekilleniyor ve oranın kültürüne, normlarına göre hareket ediyoruz. Böyle bir durumda da kendimize dayattığımız kurallar, yaşadığımız çevreye göre “normal” davranışlar üzerinden şekilleniyor. Üstelik gelişen teknolojinin sunduğu imkanlarla bir fotoğraf veya bir düşünce paylaştığımızda yüzlerce kişiye ulaşması sadece çevreyle sınırlı kalmadığının da göstergesidir. Ulaşılabilirlik arttıkça beğenilme, yargılanmama, takdir edilme arzusu doğru orantılı bir şekilde artıyor. Bu baskı bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde davranışlarımıza yansıyarak kendi kural ve sınırlarımızı belirliyor. Aile yapısı, toplumun normları, eğitim sistemi ve sosyal çevremiz, bizdeki "doğru" ve "yanlış" algılarını inşa eder. Toplumdan aldığımız mesajlarla şekillenen bu kurallar, genellikle dışsal baskılarla içselleştirilir. Yani, aslında kendimize ait sandığımız bu düşünceler ve kurallar, çoğu zaman toplumun değerlerinden ve beklentilerinden besleniyor olabilir. Bu durum, içsel sesimizin dışarıdan gelen etkilerle ne kadar şekillendiğini ve zamanla kendi düşüncelerimiz olarak kabul ettiğimizi gösterir.  

  Toplumun algısını tamamen kendimize göre değiştiremeyebiliriz, ancak bu etkiyi azaltmak bizim elimizdedir. Kendi sınırlarımızı ve değerlerimizi bilmek, kendimize ait kurallar koyarken daha “bana ait” diyebileceğimiz bir yol izlemenin anahtarıdır. Öz şefkat ve farkındalıkla kendi değerlerimizi belirlemek, toplumun bize dikte ettiği kuralları farkında olmadan kabul etmenin yerine, daha bilinçli bir şekilde kendi sınırlarımızı belirleyip davranışlarımızı şekillendirmemize olanak tanır. Bu süreç, kendi kimliğimizi ve içsel doğrularımızı keşfetmeye yönelik bir yolculuk sunar. 

 

İçimizdeki diktatör, her zaman bizi mutlu eden, hatasız ve kusursuz bir düşünce akışı oluşturmaz ancak, aslında bizi koruyan, sınırlarımızı belirlememize yardımcı olan ve zorluklarla baş etme becerilerimizi geliştiren bir rehber olabilir. Bu içsel sesin, bize yargılayıcı ve acımasız bir şekilde yaklaşmak yerine, öz şefkatle ve farkındalıkla kendimizi daha iyi anlamamıza hizmet etmesini sağlamak mümkündür. Kendi değerlerimize uygun, dengeli bir yaklaşım benimseyerek, bu diktatörü daha bilinçli bir şekilde şekillendirip hayatımıza daha sağlıklı, tatmin edici bir yön verebilmesini sağlayabiliriz. 


Dokuz Eylül Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi

Ceren Göle

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page